tag:blogger.com,1999:blog-25226772712379156272024-03-13T13:53:51.467-07:00Edip Piyaf.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.comBlogger25125tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-61360640083829548432012-12-14T00:28:00.000-08:002012-12-14T00:35:33.021-08:00bir ki üç, herkes düşman.milli şuur hakkında yanlış yönlendirilmedeki en büyük zararı çocuklar görüyor. geçenlerde bunu kuzenim sayesinde çok iyi anladım.
evde müzik dinlemekten ve çay içmekten gına geldğini düşündüğüm vakitlerde hep bi atraksiyon olur diye babaanneme giderim. çünkü her daim kalabalık olana bu ev, sitcom tatıdaki dede babaanne atışmaları, halam ve çocuklarının eşsiz kavgalarıyla beni ciddi anlamda eğlendirir. en son gidişimde de, "ehehe, yine kafamı dağıtıcam burda" bilincindeyken halam, "edip abisi bak, irem tekerleme öğrenmiş okusun mu sana" diye seslendi. ben de gayet şebelek bir şekilde, "tekerleme mi öğrendin? oku bakayım abisi" dedim.
Kuzenim tekerlemeye başlayana kadar her şey güzeldi.
"bir iki üçler yaşasın türkler, dört beş altı polonya battı, yedi sekiz dokuz ruslar domuz, on onbir oniki italye tilki, onüç ondört onbeş, almanya kalleş" diyerek kuzenim tekerlemesini bitirdi. ben de gayet güleç bir tavırla, aaaa, ne de güzel okudun der demez suratına kürek gibi ellerimle okkalı bir tokat attım. kız ne olup ne bittiğini anlamadan halam devreye girdi. "ne yapıyorsun edip salaklaşma? niye vurdun kızıma" dedi. sus be, kızın beynini böyle böyle yıkıyorlar, kafasını patlatıp beyninin çamaşır makinesinde yıkasan, bu bilinçten daha yararlı olur dedim. halam da afalladı, ne olup ne bittiğini anlamadan babaannem geldi, kızıma bağırma, o senin halan dedi. sen niye karışıyorsun, hem ne biçim kız yetiştirmişsin ya dedim. babaannem suratıma imalı bir şekilde bakarak ne biçim yetiştirmişim dedi. ben de torununa bak anlarsın dedim. seni kim yetiştirdi peki diye sordu, cevap veremedim. konumuz bu değil diye çıkıştım.
sonra babaannemin annesi geldi, evladım ne oluyor diyemeden, yüreği dayanmadı kavgaya vefat etti kadın.
yani diyeceğim şu, böyle tekerlemelerle genç nesillere gereksiz milliyetçilik aşılarsanız, daha çok babaannelerin anneleri vefat eder. bilinçlenelim.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-23192392123750878962012-11-30T18:34:00.000-08:002012-11-30T18:34:01.908-08:00KAYGISIZLAR<i> BU KONUŞMADA DALDAN DALA ATLAYACAĞIM. AKLIMA BİR ÇOK ŞEY GELİYOR, ÖZELLİKLE SEN, AMA BEN YİNE DE SENDEN BAHSETMEYECEĞİM.
sizle kendimi, anılarımı ve ailemi tanıştırmadım di mi? pardon!
davulda babam, ritim gitarda annem, perküsyonda abim, back vokalde ben.
kaygısızlar grubu, ismini eskilerden gelen bir televizyon dizisinden alıyor. ama dizi içeriği olarak değil, direkt kelime manası olarak üstümüze alındık.
herkes ensturmanı aynı zamanda karakteri. ben aslında sol back vokalim, arada atağa yardım ediyorum ama, atağa yardım sonuçta, golu atan başkası.
mesela zamanında ben birini severek pas atmıştım, o ayrılarak gol atmıştı. tüm yedek sevgililer hep bir ağızdan şampiyonluk şarkıları söyledi. saflık işte.
saflık demişken de, ilk ot içtiğim gün yaşadığım trajik bir olay var. arkadaşlar benden deneyimli, artık racon mudur nedir, bana çok içirdiler amk. kafamı masaya koydum, kaldırdığımda elektrikler gitmiş, ben kör oldum diye, odada bağırarak koşmuştum. bunlar hep saflık, salaklık değil.
neyse, sizle ailemi tanıştırmadım diyordum, babam tuhaf bir adamdır. çocukken annemle babamın evlilik fotoğrafını gördüğümde, babamdan güzel hikayeler dinlerim diye resmi gösterip baba bu neyin resmi diye sordum, safa yattım çocuk aklımla. babam da gayet rahat bir tavırla bana, "yarrağı yediğimizin resmi oğlum" dedi. babam hep realist bir adam olmuştur, ben sürrealist. bu durum bana sinsi ve kötü etkileri oldu tabi, psikologlar boşuna çocukluğa inmiyor abi, olay beni garip taktiklere şevketti, o yüzden babamın yüzüne karşı, hediye veyahut her hangi bir şey istemedim. atıyorum oyuncak mı istiyordum? kendime günlük gibi kağıtlar tutuyordum. bir oyuncağı çok istediğimi, bunu ailemden isteyemecek oluşumu ve onları zor durumda bırakmak istemediğime dair ufak yazılar yazıp, bunları ailemin odamda görebileceği yerlere deneyimsizce saklardım. annem odamı toplamaya geldiğinde eline geçen kağıdı okur, babama anlatırdı, eminim. çünkü bir haftaya kalmaz babam eve o oyuncakla gelirdi, ben de şaşırmış numaralarıyla istediğimi elde etmenin zevkini yaşardım. tabi 20'li yaşlarda pek işe yaramıyor, denemedim değil.
çocukluğuma gülle gibi inen başka bir insan da babaannemdir. utanma düzeyi yok denecek kadar az, yaşına göre genç duran ve genç atikliğine sahip biri. işte bu kadının bir gün banyodan çıkmasını bekliyordum, banyonun kapısından babaanne çık ben de banyo yapacağım dedim, su sıcak gel diye bağırıp, banyonun kapısını açtı ve ikimiz yıkandık. benim donum vardı ama babaannem çıplaktı. ilk defa meme görmüştüm, yer çekimine karşı koyamayan babaanne memesi. tam gözlerime denk geliyordu, banyodan çıkana kadar gözlerimi bir daha açmadım. çok korktum, ileriye dönük cinsel problemlerim ve memeye karşı kalıcı bir iticilik sağlayacağını düşünüyordum hep. çok şükür öyle olmadı ama hatırlayınca bir tuhaf olurum.</i>
Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-52594555405262286332012-11-30T16:14:00.000-08:002012-11-30T16:14:00.890-08:00BEN HİTLER OLACAKTIMyok abi işi bilmiyor şimdi, ben kaç yıl boyunca age of empires oynamış adamım, tabi bunun için dünya savaşında atlı ordu ve mancılıkla ülke fethedecek değilim.
ben sadece diyorum k;
Hitler, ingilizlerin meşhur kuzey ordularını yok edebilme imkanı varken, üçyüz elli bin kişilik kara birliklerinin ve tankların geri çekilmesini emretti. adolf reiz bu işi uçakların halledeceğini söylemişti ve ingilizler zor da olsa bütün askerlerini kurtarmıştı. ama hatalar zinciri bundan sonra başladı. britanya savaşı ve denizaslanı harekatı da başarısızlıkla sonuçlandı. uçaklarla yapılan bombardımanda ingiltereyi fethedebileceğini düşünmüştü hitler. çıkarma, yani kara harekatı düşünülmemiştir. denizaltılarla kuşatma yapılmış ve ingiltere teslim olmaya zorlanmıştır. koskoca birleşik krallığı bu şekilde savaş dışı edebileceğini düşünmesi büyük bir mantık hatasıdır. kuzey nigga afrika cephesinde de büyük başarılar elde edemediler, şehirler el değiştirip durdu. italyanların beceriksizliği ve ikmal sıkıntıları gibi konulara hitler'in fazla önem göstermemesi sebebiyle bu cephede gerçekleştirilmesi düşünülen şey hüsranla sonuçlandı. rusya cephesinde ise moskova'ya 60 km kala ordusuna dur emri verip gerektiğinde geri çekilip saldırmadı ve soğuk kış şartlarına özen göstermedi. daha sonra gitti sığınakta kafasına sıkıp güzelim almanya'nın işgal edilmesine sebep oldu.
o dönemler stratejik bilgisayar oyunları olsaydı böyle mi olurdu? olmazdı tabi.
neyse amk gece gece neyi düşünüyorum ya.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-21653718534778868292012-01-22T17:10:00.001-08:002012-01-22T17:32:12.676-08:00çocukluk bad-tribison zamanlarda yok 90'lar yok 70'ler filan, insan maziyi düşünmüyor değil.<br />bir de vakit ne olursa olsun, duygu pek değişebilen bir şey değil, duygunun kimyası da değişmiyor. müzik ya da sinema sektörü de olmadığından mütevellit değişmiyor işte.<br />neyse, sonra bu konuya döneceğim de, 90lar benim için paranoya dönemiydi. ekmek almaya bile giderken "dikkat et organ mafyası kol geziyormuş" ikazlarıyla karşılaşıyordum. hem de nasıl ikazlar, nasıl korkular, nasıl panikler. <br />annem de benden paranoyak, dünyadaki tüm suç örgütlerinden tut, kötülük yapmaya hazır kim varsa benim evden çıkmamı bekliyormuşçasına ikazlar bunlar. <br />günlerce aldırmıyorsun, gülüp geçiyorsun, sonra aylar, yıllar oluyor. kafana giriyor artık. <br />her yabancıdan şüphe eder oldum, bakkalın bile beni kaçırıp sikebileceğine ihtimal verir oldum. paranoya filan bulaşıcı şeyler yani. <br /><br />ilk okul 4. sınıfta dershaneye başlamışım zaten, evden uzaklaşıyorum zırt pırt, benim bu korkular yenmem gerek filan derken ben minibüsçülere taktım kafayı, alayı tehdit unsuru oldu.<br /><br />dershaneye gitmek için her minibüse bindiğimde, şöförün yolcuları kaçırıp, etimizle sucuk filan yapacaklarını sanıyorum. benim organ mafyası anlayışım da bu, nakil filan öğrenmemişiz o sıralar. <br />her neyse, böyle kuruyorum kafamda hep, kaçıracak mı? doğru yolda mıyız? bilmem ne filan derken, her zaman gittiği güzergahın dışına çıktı minibüs, ben kafayı yedim tabi, 4. sınıf çocuk çığlığı bi yaygara yolcular da telaşlandılar, taşak yanaklarımdan akan göz yaşlarını sildiler, tam o sırada bir yolcu inerken atlayıp kaçtım minibüsten. <br /><br />annem de her ihtimale karşı numarasını ezberletmişti, bir şey olursa yanında sana yardım edecek biri olursa bunu ver bana ulaşsın filan, ben de çılgınca sokaklarda koşarken durup, nemli gözlerimle temiz yüzlü bir amcadan rica ettim aramasını. yarım saat kadar sonra annem amcanın tarif ettiği yere geldi, ben durumu anlattım tabi, yok kaçırıyordu, başka yollara girdi, yoldan çıkardı. kendimi dışarı zor attım, yolcuları da kafalamış, beni sakinleştirmeye çalıştılar kaçmayayım diye filan, atıyorum da atıyorum. <br /><br />meğer yol çalışması yüzünden değişmiş güzergah, e ben de osuruktan nem kapan bir insanım, annem tembihlemiş filan. <br />neyse ki bir şey olmadı ama ben hala inanıyorum. bir gün sapık bir minibüs şöförü tüm yolcuları kaçırıp sikecek.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-30399130128707280102012-01-04T16:57:00.001-08:002012-01-06T09:51:14.460-08:00ikramiye, ikram diye alınsa.Bu günlerde canım sıkkın. Malum piyango hüsranları filan, şans oyunları bu kadar çok tutulan, oynanan bir şey olduğuna göre insanların bir şeylere ihtiyacı var ki umutlanıp piyango vesaire biletleri alıyorlar. (alıyoruz) <br />Bir çoğumuzun temel ihtiyacı para da değil aslında. <br />Para bence araç durumunda, kazanırsam var ya, alırım abi camaro ss, avrupayı turlarım. <br />Bu cümle de ki camaro ss de araçtır. <br />Taşıt anlamında değil lan, istenilen duygu anlamında. <br /><br />Adamın asıl isteği avrupayı turlamak, yoksa camaro ss alıp içinde uyumayacak bence, ki öyle yapanlarda vardır da, neyse konumuz bu değil. <br /><br />Kısacası, para verip, umudunun gerçekleşebilmesini umuyorsun. hop, bir yıkım daha. <br /><br />Bu kadar şey anlatmamın sebebi zamanında sayısal lotoyu tutturmuş olmamdır. Bundan yedi yıl kadar önce de saçımı kestirmekten hiç hoşlanmazdım. Babamın beni yine zorla berbere götürdüğü günlerden biri, bu sefer abim de gelmiş. Berberden çıkınca götüm gibi olmuşsun, maymuna benzedin vs. tam olarak mizah mantığını anlayamadığım sataşmalarından yapmayı planlıyor. aynı gün de sayısal loto büyük ikramiye filan veriyor, millet deli gibi altı rakamın hayalinde, ülkede bir telaş. <br />Benimde o yaşta ikramiye umrumda değil, traş olsam şu eziyet bitse de, ezilmiş kola kutusundan çift kale maç yapsak çocuklarla mantığında devam ediyorum.<br /><br />Neyse, gittik berbere adam tıraşımı yapıyor babam gazete okuyor filan, sonra ense tıraşına geçti adam, ben manyakçasına huylanarak kafamı aşağıda tutarken babam bir şey rica etti. <br /><br />"Oğlum altı tane rakam söyler misin?" <br /><br />ben sayısal loto oynadığını tahmin etmeyerek salladım rakamları. <br />"3-4-5-12-13-21" <br /><br />kafam hala tıraş sonrası çift kale maçın hayalini kurarken, abimin hakaretiyle dünyaya döndüm. <br />+ "salak, ne biçim rakam bunlar, baba yazma bu rakamları ya boşa para."<br />- "yok oğlum kalsın, belli olmaz. tutmazsa da tutmaz yıllardır tutturuyoruz da sanki rakam beğenmiyoruz"<br />+ "baba bari bir iki rakam değiştirelim, 3-4-5 dedi ya, 4'ü çıkaralım, bir de 13'ü yerine başka rakam yazalım" <br /><br />iki rakam çıkarılır ve akşam trt'e açılır. <br /><br />topların düşüşünü ve sırasını hala hatırlarım. <br />"3-4-5-12-13-21" <br /><br />olayın sonunda 4 tutturduk. rakamlardan çok şaşırdığım bir şey varsa o da babamın abime hiç kızmaması oldu. ben baba olsam oğlumun boynunu kırardım.<br />o günden beri ailede herkes bana altı rakam sorar ve bir bile zor tutar. <br />ve o günden beri kendimi hiç sanslı hissetmiyorum. <br />ki o günden önce de şanssızdım. şanslı olsam abim olmazdı ya o ayrı. <br />kısacası amınakoyayım abi.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-53927335435270510652011-12-20T15:55:00.000-08:002011-12-20T16:05:45.068-08:00size günlerimi anlatmam gerekirse, buraya hiçbir şey yazmamak en doğrusu olacaktır. <br />ama yok, öyle de geçmiyor vakit. <br /><br />sıkıldığımda mallaşırım,<br />hiçbir şey yapmadığımda sıkılırım.<br />hep aynı şeyi yaptığımda da mallaşırım. <br /><br />sıkılmak sık olan şeylerle alakalı demiştim ya, evet.<br />sıklıkla hiçbir şey yapmıyorum. kesmeşeker yeni albüm çıkartmasa dünya dönmezdi sanırım benim için. atlar dönmezdi. <br /><br />güzel albüm olmuş. altar dönmedi, eyersiz atları hatırlatıyor. <br />sonra eğersiz sevdiğimi hatırlıyorum, kısır döngü. <br /><br />her neyse bırakalım şimdi bu konuları da, perşembe doğum günüm ve hediye olarak çocuklar halı saha maçı ayarlamış, amına koyayım insan başka şeyler hayal ediyor. <br />doğum günü partisi diye bir şey var dünyada ama biz o ihtimali henüz göremedik. <br /><br />geçen yıl da doğum günümde kendime hediye olarak akşama kadar uyku izni vermiştim. şimdi ki daha da boktan çıktı. bol bol uyuyayım da zaman geçsin, sonra sen önümden geç,<br />başım dönsün, sen dönme. <br />ve ben, geceleri çamaşırlardan korkmaya devam edeyim.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-20074529469645616232011-12-05T17:36:00.000-08:002011-12-05T18:30:31.117-08:00gece çamaşırları10,11 yaşlarında filanım. odada televizyon izliyorum, gulyabanili türk filmini yayınlamışlar. <br />bakın adını bile bilmiyorum, öyle de tırsardım filmden.<br /><br />komedi filmi olmasına rağmen ne idüğü belirsiz şeylerden korkmamın nirvasını yaşadığım yıllardayım. sinemayı o yıllarda da seviyorum tabi de, metafizik korkular sarmış bir kere. <br /><br />gulyabani filan beliriyor ekranda, gıcık bir gerilim müziği ardından, korkuyorum haliyle. gerilim müziği dediğimde gitarda en üstteki kalin mi'den ince mi'ye kadar yavaşça aşağı doğru penayı indiriyorsun. o kadar. <br />her neyse, beni korkutmaya yetiyordu işte. <br />yorganın içine girmiş izliyorum filmi, dev gibi bir adam, kocaman bir kafa, eşşek gibi gözler, çarşaf gibi kıyafetler giymiş bir şey bu gulyabani. filmin sonunu izlemeden kapattım uyumaya filan çalıştım. sağa dön sola dön, ışığı aç filan derken bir şekilde uyumuşum.<br /><br />uyanır uyanmaz mahalle arkadaşlarıma anlatacağım tabi filmi. izlediniz mi? korktunuz di mi? ben hiç korkmadım falan fıstık. kafamda hava atmak var. <br />sabah olur olmaz, bir iki zeytin, sahanda yumurta, bir kibrit kutusu peynir, 5 yudum çay derken çıktım sokağa. <br /><br />ercanların evinin altından, ercaaaaaan! ercaaaan! diye 3-4 bağırmadan sonra ercanı balkona, ordan da aşağıya çağırdım. sonra diğer çocuklar da indi, sağlam kahvaltı etmişler, enerjikler filan. orta kafa gol oynamaya gayet müsaitler. <br /><br />maça başladık, ben defans oyuncusuyum, mahalle futbolunda oynamayı bilmeyen herkes defans ya da kalecidir. vasıfsız bir mevki bizim için. her neyse, ben tüm defansa gulyabaniyi anlatıyorum. geceleri dolaşırmış, mahalleli korkarmış filan, niyeyse kafamda öyle canlandırmışım özelliklerini, birden oyun durdu, herkes beni dinliyor, gulyabani böyle yaparmış, gözü bu kadar. boyu şu kadar filan. işin garibi anlattıklarıma manyak derecede inan bir kişi varsa o da benim. bildiğin tırsıyorum. prodüksiyon filan olduğu aklımın ucundan bile geçmiyor. <br />gece indi, ben ve bütün arkadaşlarım sokağın başında, karşılıklı, sağlı sollu evlerde oturuyoruz. sokağın aşağı tarafı da, soğanlı dediğimiz yere doğru iniyor, serseri, bıçkın gençler filan var. orası yeterince gergin değilmiş gibi, tam sokağın sonunda geniş balkonlu bir ev var. evde çamaşır ipleri yukarıdan aşağı doğru iniyor.<br /><br />üstteki ipe şapka, bi alındaki ipe cübbe, onun altına da kumaş beyaz pantolon asmışlar. <br />o binaya pek yaklaşmıyoruz. dediğim gibi gece indi, karanlık filan. uzaktan çamaşırlar insan gibi duruyor, dün de ben film izlemişim. bir tırstım, sokakta ağladım ağlayacağım. topladım çocukları, hepsine gösteriyorum, herkes korktu tabi, haklıymışsın, gulyabani bu filan.<br /> bir gulyabani furyası aldı bizi gitmiyor, herkes kafayı yemek üzere. <br />hepimiz odaklandık gulyabani sandığımız kıyafetlere uzaktan bakarken, rüzgar sayesinde bu kıyafetler yürüyormuş gibi oldu. 6-7 çocuk koşmaya başladık yukarı doğru, ben de en yavaş koşanları olarak, gözleri dolu arkalarından ercanların apartmanlarına girdim. evlere dağılıp, ertesi gün bakkalın önünde toplanma kararı aldık. <br /><br />tekrar sabah oldu, baktım camdan herkes bakkalın önünde beni bekliyor. hararetli de bir konuşma, indim hemen.<br />gündüz gözü gulyabaninin olduğu eve gitmeye karar verdik. <br />6-7 kişi koca yolda sıkış tıkış yürüyoruz. evin önüne kadar geldik, birden otomatiğe bastılar, kapı açıldı.<br /> şapkalı, cübbe ve beyaz pantolon giymiş bir adam gördük. kafamızı kaldırıp yüzüne bakmadan, ince çığlıklarla cil yavrusu gibi kaçışıyorduk. 1 dakika içinde sokakta kimse kalmadı. herkes evlerine girmiş.<br /><br />sonra anladık ki, bu adam sokağa yeni taşınmış dergahçı bir amcaymış. ercanın annesiyle, adamın hanımı tanışmışlar filan. bize de ercan söyledi. içimiz rahatladı tabi ama ben yine de geceleri rüzgarlı havada çamaşırlardan korkarım.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-33751729261179138302011-11-12T17:33:00.001-08:002011-11-12T17:36:57.186-08:00oruç aruoba.ben artık yazmıyorum, yani kamusal alanlarda yazmıyordum zaten. Okumak lazım yazacak şeyler olsun diye. tabi gezmek görmek de lazım da, o yok. e -yazmayacağım, artık eylem- de diyemedim tam olarak henüz. <br />hala yazabilirim, ve yazmak için, okumak gerek biraz. <br />okunmuşları tekrar okumak. giydiğin şeyi tekrar giymek gibi,<br />sevdiğin filmi tekrar izlemek. <br />ama ilk kez özlemek başka. <br />özledikten sonra okumak da başka. <br />bam- başka okuduğunu yazmak. kendin yazmış gibi, <br />selamlar <br /><br />"özlediğin, gidip göremediğindir;<br />ama, gidip görmek istediğin<br /><br />özlem, gidip görememendir; <br />ama gidip görmek istemen<br /><br />özlediğin, gidip görmek istediğin<br />ama gidip göremediğin<br /><br />özlem, gidip görmek istemen-<br />ama, gidememen, görememen;<br />gene de, istemen"Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-53007329230915008652011-02-28T11:11:00.000-08:002011-02-28T11:18:28.741-08:00niye? dedi. Niye ayrılıyorsun benden. <br />klişeyi bozdum bir an. <br /><br />-lütfen; sorun para değil, bende.-Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-53109819108765305802011-02-20T05:47:00.000-08:002011-02-20T05:53:03.340-08:00Ben yazmadım. ama yazanlar var.sıkıntının en üst "safa"sındayım. safa'da olmak aynı dini etkiyi yaratmadı bende. aksine o kadar boktan bir hale sürükledi ki, hiçbir şey yazamıyorum.<br />anlayacağınız, kafamda bir şey canlanmıyor ki, portreliyeyim.<br />ve sözlerimi çok sevdiğim bir şairin sözleriyle bitirmek istiyorum. o yazmış yerime.<br /><br />Bir korkuyorum yanlız kalmaktan bir korkuyorum<br />Gündüzleri delice çalışıyorum geceleri kadınlarla yatıyorum<br /><br />Sonra birden büyümüş görüyorum ağaçları<br />Kısrakları birden yavrulamış<br />Havaları birden güneşli<br /><br />Kadınlarla yattığım yetse ya<br />Birde kadınlarla yattığıma inanmam gerekiyor<br /><br />Hoşlanmıyorum.<br /><br />"Turgut Uyar"Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-29054768432448208612010-12-15T10:12:00.000-08:002010-12-15T15:24:48.597-08:00heh! sonunda blogger'a bakabildim. <br />ulan 1.5 yıl boyunca akşam kalkmaya alışmış bir bünyeyi, <br />1 aydır dershane adı altında 7:30'da kaldırıyorsunuz. <br />ama yiğidi öldür hakkına yeme durumu da var. <br />düzene girmemi sağladınız. insan olduğumu hatırladım.<br />malum boş vakitler bilgi ve genç öğretmenlerle güzel geçiyor. <br /><br />1 ayda güzel bir performans sergiledim diye üst sınfa da alacaklarmış. oh öz güven de tavan yaptı bedavadan. <br />etütlerle, birebir derslere katılıyorum zırt pırt. tarz, bilgili ve doğal kızları kesiyorum filan<br /><br />mesela şey güzel, 5'inci dersten sonra 40 dakikalık zil çalıyor. direkt böğğğrek salonuna.<br />"abi bana bir 5'li çek" diyorum. <br />-takkk- koyuyor önüme beşliyi.<br />masa kapmak için aşağı kata inerken, merdivenin 2. basamağında, "tamek" meyve suyu alan arkadaşıma, sıkılmadan her gün aynı espiriyi yapıyorum. <br /><br />"tamek'se, koy götüne"<br /><br />güzel geçiyor ya, bakalım. türkçe ve çoğrafya eksiği olanlar irtibata geçebilirler. <br />haydin gelirim yine bir boş vaktimde.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-83637436493864010652010-11-28T12:01:00.000-08:002010-11-28T12:03:25.021-08:00<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/__yRwdANIjNQ/TPK1fAGI2lI/AAAAAAAAAEM/iNBnnFw_k4M/s1600/haydarpasa-gari-nda-yangin-tarihi-cati-tamamen-yandi-989689.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 264px;" src="http://1.bp.blogspot.com/__yRwdANIjNQ/TPK1fAGI2lI/AAAAAAAAAEM/iNBnnFw_k4M/s400/haydarpasa-gari-nda-yangin-tarihi-cati-tamamen-yandi-989689.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5544693635452820050" /></a><br />yalnız, yalnızca yanarsın. <br />su veren itfaiyenin hortumunu çoktan sikmişler çünkü. <br />her zaman olduğu gibi martılar ağlar,<br /><br />-haydar haydar, seyreder alem seni.-Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-36255070807963092582010-11-23T10:04:00.000-08:002010-11-23T10:07:08.208-08:00dershane dolayısıyla, kendimden ve sizden biraz uzak olacağım. siz dediğimde bir avuç insan. Yalnız yoldaşlar. <br /><br />malum sınav filan, biraz kasmak gerekiyor. kazanalım da siktir olup gidelim di mi? <br />neyse yokluğumda size bir arkadaş bırakıyorum. <br />ki bakıp göreceğinizi, ya da blog adresimde bir değişim bir artış olacağını sanmıyorum. <br />azımız idare edelim. olmadıkaçarız büyük ev ablukadan.<br /><br />http://www.myspace.com/olmadikacarizEdip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-91114959819190378702010-11-10T12:52:00.000-08:002010-11-11T02:48:49.970-08:0016 - 17 den bu yana başladı eylül'ü özel olarak sevmek. <br />en bariz hali,<br />daha öncesinde eylülü de içine alan mevsim güzeldi.<br /> sonbahar, filmler'de ki aşk yüzünden romantikti.<br />sonra sınıflaştı mevsimler, aylar. <br />kişiliğin yakasına ufak bir iğneyle iliştirildi.<br />eylül geçti bitti aşksız.<br /><br />tereddütüm avuntudan mıdır bilmem ama Kasım'ı da severim,<br /> eylül'ü aldatma hissi var, o koyarEdip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-18905839384388305942010-10-23T19:09:00.000-07:002010-10-24T09:52:50.757-07:00<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/__yRwdANIjNQ/TMOWeBVfGyI/AAAAAAAAAEE/A7s0IPUYhXk/s1600/backdrop_3_-_The_Usual_Suspects.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 225px;" src="http://1.bp.blogspot.com/__yRwdANIjNQ/TMOWeBVfGyI/AAAAAAAAAEE/A7s0IPUYhXk/s400/backdrop_3_-_The_Usual_Suspects.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5531430209839897378" /></a><br />gel gelelim başucu filmime. <br />abi yıl olmuş 2010, binlerce film yapılmış şaşırtıcı. anca şu dönemde izleseniz, -ulan tahmin ediyordum haa!- dersiniz belki.(aslında bu dönemde bile demezsiniz)<br />siz düşünün o yıl'da izleyenlerin apışıp, nasılda - hassktir amınakoyayım- dediklerini <br /><br />The Usual Suspects<br /><br />sen nasıl bir karizmasın kayser. sikeyim senin sigara yakışını. o topal halinden yavaş yavaş yürüyen karizma oluşunu! <br />yıl kaç olursa olsun, kadro ve kültlük açısından üstüne tanımıyorum.<br />her yıl 1 kez kesin izlettiriyorsun kendini. ne göt bir filmsin usual, ne göt adamsın keyser.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-34217684311401086502010-10-19T15:09:00.001-07:002010-10-19T15:36:11.834-07:00<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://4.bp.blogspot.com/__yRwdANIjNQ/TL4bdm_FnQI/AAAAAAAAAD8/RgH1BSsqD00/s1600/post-9-1111419506ghj.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 182px;" src="http://4.bp.blogspot.com/__yRwdANIjNQ/TL4bdm_FnQI/AAAAAAAAAD8/RgH1BSsqD00/s320/post-9-1111419506ghj.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5529887587952860418" /></a><br />bir çoğumuz hep aynı şeylerden yakınıyor.<br />bir bak kendine, eminim sen de sevdiğin müzikleri, filmleri, sevdiğin bir yaşantıyı kullanarak internette dolaşıyorsun.<br /><br /> bak olduğun demiyorum, sevdiğin!<br />kötülemiyorum da seni, sadece içinde kayboluyoruz diyorum.<br />diyorum ki; burda kuruyoruz istediğimiz dünyayı.<br /><br />ya ben? okuyorsun da, bir bak bana!<br />genellikle bir msn adresiyim.<br />arada bir blog sayfası,<br />bazen de bir twitter adersi.<br /><br />yakınıyorum çünkü;<br />"ben bir internet sayfasıyım ve "internette aşklar spontane'a gelişmiyor"<br /><br />sende biliyorsun, bir kurgusu var elbet.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-69742468981591068602010-10-11T20:04:00.000-07:002010-10-12T01:46:21.587-07:00<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/__yRwdANIjNQ/TLQgUGmUOvI/AAAAAAAAAD0/vwUELX8oSg4/s1600/51270018.JPG"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 212px;" src="http://3.bp.blogspot.com/__yRwdANIjNQ/TLQgUGmUOvI/AAAAAAAAAD0/vwUELX8oSg4/s320/51270018.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5527078172431235826" /></a><br />ahh ahh. <br />30 eylül'deki konseri hatırladım şimdi. cenk taner konserini.<br />gitmeden önce, "kalabalık olur lan baya. oranın gençlerinden oluruz biz kesin. 80'ler çoğunluktadır haa." gibi konuşmalar yaptık.<br />gittiğimizde yanıldığımızı anladım. <br />orası; kalabalık değil, çok kalabalıktı ve gençleri değil, en gençleriydik.<br />ha ama 80'ler çoğunlutaydı orası ayrı.<br /><br />artık cenk taner'in orda oluşundan mıdır? gülümsemesinden midir? yoksa sadece kitleden midir? bilmem, çok samimiydi her şey. <br />bize en uzak olan pahalı viski şişeleri bile.<br /><br />balkondakilerin tuvalete gitmeyi dahi gözüne kestiremediği kalabalıkta, normal şartlarda tahammül edemeyecek insanlar, en nezaketli şekilde izin istiyordu.<br /><br />cenk taner'i çekmek için, flashsız zenit'imi çıkarttığımda<br />devasa kameraların, canon makinelerin sahipleri, bizim zenit'lerimiz iyi görüntü alsın diye cenk taner'in yüzünü aydınlatıyordu. <br />ve ben ilk defa gittiğim bir barda, ilk defa her zaman gitmişim hissine kapıldım.<br /><br />insan düşününce garip oluyor. <br />şayet iyi bir müzisyen olsaydım; cenk taner gibi kemik bir kitleye sahip olmak isterdim.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-9663386077797013892010-10-08T19:06:00.000-07:002010-10-09T05:30:08.298-07:00son zamanlarda çok karşılaşıyorum. Orhan Gencebay muhabbeti döndüğünde, övdüğümde; Orhan Gencebay'ı sevmiyorum. sıradan bir sanatçı vb laflar eden, <br />metalci gençlerle. genelde blues severler pek yapmaz ama, var. böyleleri çok var. evet, sizler için üstad hakkında bilmeniz gereken bazı şeyleri buraya taşıyorum.<br />şahsen türkiye'nin en iyi müzisyenidir.<br />------<br />orhan gencebay müziğe, altı yaşında, rus konservatuarı mezunu ve aslen kırım göçmeni olan klasik batı müzisyeni emin tarakçı dan, keman ve mandolin dersleri alarak başlayan, <br /><br />on dört yaşında türk müziği' nin bütün makamlarına hakim olabilecek müzikal yeterliliğe ulaşan,<br /><br />trt radyosu' nun düzenlediği bağlama sınavında, trt tarihinin en yüksek derecesini alan,<br /><br />dönemin müzik tutkunu her gencinin hayallerini süsleyen, istanbul konservatuvarı' ndan, özgür müzik yapamadığı gerekçesiyle ayrılacak kadar, müzikal prensiplerine bağlı olan,<br /><br />tenor saksafon, keman, piyano, gitar, arp dahil olmak üzere otuza yakın enstrümanı icra edebilen,<br /><br />yasalda 70, toplamda 300 milyonluk toplam albüm tirajıyla, "dünyanın en çok albüm satan sanatçıları" listesine girmeyi başaran tek türk sanatçı olan,<br /><br />led zeppelin grubu üyelerinin, 1974 yılında vanity fair dergisi' ne verdikleri röportajda; "müziğimizin altyapısını, ritm ve rifflerini aldığımız türk" diye bahsettiği,<br /><br />abd-mısır-israil'in önde gelen üniversiteleriyle, hacettepe üniversitesi' nin ortaklaşa vermiş olduğu montu merit doktorasına sahip olan,<br /><br />enstrümantal uyarlılığı son derece yüksek olması ve içinden çıkılamayacak kadar girift bir armonik yapıya sahip olması sebebiyle 1991 yılında hacettepe üniversitesi devlet konservatuarı nda, incelemeye alınan, fakat, armonik yapısı hakkında, kesin bir yargı elde edilemeyen, inceleme ve icra amacıyla, berlin filarmoni orkestrası nın repertuvarına dahil edilen, "akşam güneşi" adlı eserin söz ve bestesine imza atan,<br /><br />japon ve amerikan müzik bilimciler tarafından, canlı ses örneklerinin alınması ve bu ses örneklerinin, beş yıl boyunca müzik laboratuvarlarında incelenmesi yöntemiyle gerçekleştirilen, abcatt project e (abroad broadcasting carrier for turkish traditional arts), inceleme konusu olan, aynı araştırmada, sesini bir enstrüman gibi kullanabildiği, yine bu sesin piyanodan çıkan 440 frekanslık la notasıyla aynı müzikal değerde olduğu ve canlı seslendirdiği eserlerdeki, ikibuçuk oktavlık denemelerinin, enstrümantal derecede başarılı olduğu sonucuna varılan, <br /><br />doksanlı yılların ilk yarısından itibaren, itü türk müziği konservatuarı başta olmak üzere, bir çok konservatuvarda, bağlama etütlerine, kendine has tezene tekniği ile konu olan, <br /><br />"the ohio state university" tarih bölüm başkanı tarafından yazılan ve yale üniversitesi yayınlarından çıkacak olan, "türkiye, islam, milliyetçilik ve modernlik" adlı kitabın, kapağında; resminin, içeriğinde de; bazı kariyer bilgilerinin kullanılması için izin istenen, gerekli izni veren, <br /><br />"orhan gencebay dinlemek, eğitimsizliğin göstergesidir." diyen fazıl say' a, "hatasız kul olmaz" diyecek kadar ilgisiz, müzikal kariyerinin başarılarla dolu olmasına rağmen, "müzikte yaptıklarım yapmak istediklerimin yarısına yaklaşamamıştır." diyecek kadar mükemmeliyetçi bir karaktere sahip olan,<br /><br />evrensel ölçülerde bir müzik adamı olmasına rağmen, hala "arabeskçi" diye karalanıp tu kaka edilmesini bir türlü hazmedemediğim, beynelmilel çapta müzik adamıdır.<br /><br /><br />onüç yaşında, türk sanat müziği ve tambur eğitimine başlayan, <br /><br />"bir de sen vurma " şarkısında eriştiği orkestrasyon mertebesiyle, mozart a rahmet gönderen,<br /><br />kurt cobain öldüğünde oturup ağlayan, <br /><br />evinde çok geniş bir klasik müzik arşivi bulunan, <br /><br />"aşk pınarı" şarkısıyla hany shaker i, "dil yarası" şarkısıyla, zehava ben i, müzik dünyasına kazandıran, <br /><br />batı müziği bağnazlarının iddia ettiğinin aksine, müziğinin temelinde sadece arap müziği formlarının olmadığını, eserlerindeki arap etkinliğinin toplamda yüzde onu geçmediğini, müziğinin temelinde, adriyatik ten, çin e kadar olan havzadaki hemen her tür müziğin özelliklerinin bulunabileceğini söyleyen,<br /><br />arabesk müzik yaptığı iddia edilmesine rağmen, daha 28 yaşındayken, "türkiye de klasik müziği benden iyi bilen yoktur." diyebilecek kadar, müzikal birikimine güvenen,<br /><br />"giden gelmez yerine" adlı şarkısını 35 yılda besteleyen, <br /><br />vatani görevini heybeliada'da bahriyeli olarak sürdürdüğü yıllarda, merasim bölüğü bandosunda tenor saksafon çalmaya devam eden, <br /><br />"işte bu bizim hikayemiz", "uslan artık deli gönül", "sabır taşı", "hey gidi goca dünya", "zelzele" gibi yüzlerce bestesi, zeki müren den, erkin koray a, bülent ersoy dan, sezen aksu ya kadar yüzlerce sanatçı tarafından seslendirilen,<br /><br />"sevemedim kara gözlüm" adlı eseri, kırk küsür farklı sanatçı tarafından albümlerde seslendirilen ve bu bağlamda dünyada bir örneği daha olmayan,<br /><br />"yorgun gözler" adlı eserinin, kamuran akkor un kırkbeşliği için düzenlediği versiyonunun, dünya rock müzik tarihinin, en donanımlı eserlerinden biri olduğu, biraz müzik kulağı olan her insan tarafından anlaşılabilecek olan, <br /><br />"yorgun gözler" eserini rüyasında besteleyen,<br /><br />"bir araya gelemeyiz" adlı eseri, en sağlam led zeppelin şarkısına, enstrümantal bazda tur bindiren, (elbette ki ilk versiyonu)<br /><br />"bir araya gelemeyiz" adlı eseri roll dergisi nde, "orhan blues" şeklinde tanımlanan,<br /><br />fatih akın ın, "crossing the bridge: the sound of ıstanbul", belgeselinde ve belgeselin soundtrackinde, 64 yaşında olmasına rağmen, harika bir, canlı hatasız kul olmaz performansı sergileyen,<br /><br />cahit berkay ın; "bana bağlama çalmayı öğreten kişi." diye bahsettiği,<br /><br />notaları tersten dahi deşifre edebilecek, notasal bilgi derinliğine sahip olan, <br /><br />ondokuz farklı melodi (yanlış okumadınız, bir şarkıda tam ondokuz farklı melodi var.), altı farklı makam ve yirmi küsür enstrümandan oluşan, "bahçevan" adlı eserin, sözüne bestesine ve düzenlemesine imza atan,<br /><br />orhan pamuk un son romanına konu olacak olan, <br /><br />orhan pamuk un, sözde "ermeni soykırımı "hakkındaki düşüncelerine, katılmadığını açıklayan, buna rağmen nobel ödülü kutlaması için kendisine yapılan daveti geri çevirmeyen, <br /><br />ciddi şekilde astrofizikle ilgilenen, <br /><br /><br />17 ağustos depreminden bir gece önce, profesör celal şengör ile, türkiye deki fay hatlarının yapısı hakkında uzun bir tartışmaya giren , <br /><br />yasal olarak 67 milyon civarı plak ve kaset tirajı olan, yasal olmayan üretimlerle birlikte 300 milyon civarı albüm tirajı olduğu tahmin edilen,<br /><br />"dünyanın en çok albüm satan sanatçıları" listesine girmeyi başarabilen tek türk sanatçı olan,<br /><br />kervan plağı kurduğunda yirmidokuz yaşında olmasına rağmen, erkin koray, ajda pekkan, muazzez abacı, mustafa sağyaşar, ahmet özhan, kamuran akkor, semiha yankı, samime sanay, neşe karaböcek, bedia akartürk, nil burak, ziya taşkent, semiramis pekkan, ferdi özbeğen, gönül yazar, sezen aksu gibi dönemin müzik piyasasının en güçlü isimlerini, bu şirket çatısında toplamayı başarabilen, <br /><br />yolda yürürken, nefes alışını beğenmediği bir çocuğu hastaneye götürecek kadar alçakgönüllü, "ülen istanbul sen mi büyüksün ben mi?" repliğiyle hatırlandığı, "aşkı ben mi yarattım" filminde, beraber rol aldığı sokak çocuklarının ihtiyaçlarını, onlar ölene kadar karşılayacak kadar geniş bir gönlü olan, (bunu gencebay değil, gencebay ın eski basın danışmanı söylüyor.)<br /><br />en çok kimleri dinliyorsunuz? sorusuna: <br /><br />"ben müziğe farklı bakıyorum. normal müzik dinleyicisinin listesi daha farklı. benim vereceğim listeyi gören “allah allah” diyebilir… ama bir kaçını söyleyecek olursam:<br />hacı taşan, muharrem ertaş, barış manço, jimi hendrix, led zeppelin, elvis presley, beatles, tony osborne, beethoven, mozart ve diğer klasiklerin eserleri, amerikan country’leri, ispanyol flamenko’lar... <br />ayrıca, beni eskiden beri bilenler, bana “rockçı” der. rock müziği özgürlüktür. elvis, beatles’la başladı… o zamanki jimi hendrix’i canavar gibi, aslanlar gibi dinlerdim. hâlâ dinlerim. rock’ın babası diye anılan erkin koray benden etkilendiğini söyledi, biz de ondan etkilendik. rock soundları da ilk ben kullandım. cem karaca, barış manço, moğollar bizdeki en iyi temsilcileri oldu. onlarla hep iç içeydim. led zeppelin de benimle çok ilgilenmiş 70’lerden itibaren… ben de onları dinlerim." şeklinde cevap veren "adam"dır.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-624705978843961042010-10-07T13:04:00.001-07:002010-10-07T13:10:54.211-07:00bu yıl, son bin yılın en soğuk kışı olacakmış.<br />sevineyim mi? üzüleyim mi? soğuktan içimizin titremesini seven ben, bokumun donmasını da istemem. kış'ı seviyorum. ama böyle giderse kış'tan -soğurum- abi.<br /><br />bilim adamları da 2'ye bölünmüş. "soğuk olacak da, bin yılın en soğuk kışı olmayacak. o kadar da değil" demişler. <br />tam olarak böyle demeseler de buna yakın bir cümle etmişler. <br /><br />yakında blog adresleri yine kış'tan bahsedecek,<br />aşk ve kış'tan. ne kadar soğuk olduğunun bir önemi yok. mevsimin adı "kış".Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-47137105680829445052010-10-03T14:05:00.000-07:002010-10-03T18:12:05.178-07:00'back to the future'depremlerde hayatımın eksikliklerini hatırlıyorum. geç kalacağımı, bir bok yaşamadığımı, tüm 'keşke-lerimi' düşünüyorum.<br />o boktan cesaretimi, "uykularda hayal kuruşumu da"<br /><br />ben ahirette ne yapacağımdan çok,<br /> -dünya da ne yaptım?, geride ne bıraktım?, nasıl biriydim?- ler.<br /><br /> =Keşkeler=<br />aşklar;<br /> aşk buymuş değilde, -şunların yaşadıkları aşk lan herhalde- dedim hep. o da filmlerde. <br />ya da toparlayayım, 'keşke aşık olsaydım.'<br /><br />dostluklar;<br /> ben sadece hitap şekli olarak kullandım 'dostum' kelimesini. internetin bir cilvesi o da.<br />yalan & güven birbiriyle alakalı. güven de dostlukla. <br />hepimiz de dost dediğimiz insanlara gözü kapalı güveniriz elbet. <br />ki benim gözü kapalı güvendiğim bir kişi dahi yok, dostluk kriterlerinde. <br />bunun nedeni dönem. bir çoğumuzun bir internet sayfasından ibaret oluşu. <br /><br />yakın arkadaşım yok mu? - var.<br />güven miyor muyum? - güveniyorum ama, güvenmekle gözü kapalı güvenmek arasında büyük farklar var. burda ego uğruna kıran, kırılan insanlar var. dostluk bu devrin duygusu değil. kırılmaz bir şey o. <br />geleyim keşke-me, <br />'keşke dostluk benim mahallemden geçseydi.'<br /><br />ihanet;<br /> ihanetin telafisi olmayan bir şey olduğunu düşünmüyorum. bunun benim ihanet etmiş olmamla da alakası yok. ama bunu keşkelerin arasına sokan şey, geç kalmış olmak, ölüm.<br />evet, ihanet ettim. çok yakın bir arkadaşımın büyük bir sırrını, ortam ve eğlenmenin büyüsüyle, -söyleyeyim mi lan?- soruları arasında bir den ağzımdan döktüm. <br />güldüm. güldüm, anında pişman oldum. bu bir an pişman olup, sonra zamanla giden pişmanlıktan değildi. <br />neden bu kadar pişman oldum dedim sonra. tamam oldum da, neden bu kadar?<br />sonra bana sırrını ilk söylediği günü hatırladım.<br />-bak ozan bu olayı, dünya üzerinde bir sen, bir de ben biliyorum artık- demişti.<br />anladım. bu, sana bir sır vereceğim dedikten sonra 50 kişiye söyleyip, 'kimseye de söyleme haa' dediğimiz sırlardan değildi. bildiğin gerçek sırdı lan bu.<br />ağırlığı büyük olduğu gibi, pişmanlığı da büyük oldu. 'tekrardan, dostluk bu devrin duygusu değil' <br />artık ihanetler çok kolay oluyor, pişmanlıklar zor.<br /><br />bir ihanet daha, eski sevgilimden. eski sevgilim çünkü, kilit nokta benim. <br />o benim sevgilim-miş, ben onun değil. ihanetle de bunu anlıyorsun işte. <br />birlikte olduğumuzu düşündüğüm günden 2 hafta geçtikten sonra şöyle bir kelime kullanmış sevgilim.(ilişki tam 2 ay sürüyor)<br />-ozan'la mı yoksa ömerle mi? birlikte olayım.- dile kolay. <br />okuması, söylemesi, yazması sahiden kolay. <br /><br /><br />ne kadar basit di mi? ozan'la mı? ömer'le mi?(ki sonraları bu tek kişilik aşk savaşı yaşayan kız, elime beyaz bayrak tutuşturup, galibi seçiyor.)<br />işte böyle zamanlarda da düşünüyorsun; -acaba aşk'da mı bu devrin duygusu değil?-<br />sonra anlıyorsun; yok yok, 4 mevsim yağan bir duygu yok olamaz.<br />kasımda aşk başka oluyor.<br />eylül aşk ayı oluyor.<br />o garip yaz aşkları oluyor. <br />ilk baharda da aşk'a hazırlık okuyoruz zaten.<br /><br />bunlar sadece bir anda akla gelenler. geleyim keşke-me.<br />'keşke o sırrı anlatmasaydım' ve 'keşke eski sevgilime aşıktım diyebilseydim' gerçek bir ihanet, beni bu konu da daha iyi pişirirdi.<br /><br />ortak duygu ihanet. <br />benim anlattığım dostluğun içinde ihanet var. yaşadığım sevginin içinde de var.<br /><br />işte ben bu deprem de ölmedim.<br />düşündüm. keşke yapsaydım'lar ile keşke yapmasaydım'lar arasındaki uçurumda düştüm, uyudum. <br />uyku ya, yarı ölüm..Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-26781093504849878942010-06-24T16:42:00.002-07:002010-10-03T15:46:48.675-07:00Eski sevgilim Amerika'dan İstanbul'a döndü. Ben onu görmemek adına dışarı bile çıkmıyorum. Aşık olacağımdan değil, artık yeni bir şeyler olsun diye.<br />bir yıl oldu, bir yıl boyunca sadece uyudum ve bu süreçte saçım uzadı. bu koca bir yılın bana getirisi bir kilo gür saç ve müzik.<br /><br />Dışarı çıkmadım mı? çıktım. ama pek bir şey hissetmedim.<br />tek başıma bir cafeye gittim. Oturdum müzik dinledim, kahvemi içtim. Daha sonra, sinamalara gittim tek başıma. Hiç iyi gelmedi, daha da kötü oldu her şey.<br />yalnızlık bunalımına girdim, bir süre kimseye aşık olamadım, sevemedim, hoşlanamadım.<br />Sonraları da, her ilgi gösterene bir şeyler beslemeye başladım. eternal sunshine of the spotless mind haraketlerdi bunlar. bu filmin adını da hiç sevmiyorum. Zaten copy paste yaptım. Yazamakla uğraşamam.<br /><br />her neyse, bu aralar şarkı atıyorum herkese, iyi geliyor. Bir kız var. İsmini ifşa etmeyeyim, onla şarkı alışverişi yapıyorum genellikle, bir rahatlıyorum bir yük kalkıyor üstümden sormayın gitsin.<br />çok da tatlı kız, gizemli biraz ama, benim gibi. hem de arka sokakta oturuyormuş. Tabi biz sokakta dolaşan insanlar olmadığımız için, pek denk gelmiyoruz. Zaten tek muhabbetimiz, şarkı, film. o kadar entelektüel durduğuna bakmayın, öyle saatlerce film yorumları yapmıyoruz. öneriler filan.<br />başka da konu yok, öyle sevgiliymiş, dostlukmuş, siyasetmiş, çemberimiz çok dar. tabi ben ilk adım atan bir insan değilim o yüzden ölene kadar, şarkı ve film önerisiyle geçebilir bu muhabbetler.<br /><br />bir de kübra var. bak onun adını deşifre ederim. komik kız, onla da çok filmden konuşuruz, kültürlü kız. bak onun sevgilisi yok biliyorum, çok konuştuk.<br />eğer internet denen şey olmasaydı ve biz tanışıp telefonla konuşmak zorunda kalsaydık, fatura türkiye'nin dış borcu kadar filan olurdu sanırım. he bu arada kontör kullanmadım nedense, faturalı telefon. vay be, bilinç altım zengin.<br />ne diyordum, kübra iyi kız ya, vakit güzel geçiyor. Bu aralar pek konuşamıyoruz, ben pek bir şey yapmadığım için anlatacak bir şeylerim de yok. <br /><br />'Keşke Tarantino'nun benim yaşlarımda kızı olsa. gerçi bakmazdı ama, olsaydı iyi olurdu.'Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-51832056340434297592010-06-13T11:13:00.000-07:002010-09-27T11:36:32.603-07:00Eğer adınız 'O' ile başlıyorsa, hoşlandığınız kişinin yazılarındaki tüm tırnaklı 'O'ları kendinize yorarsınız. ya da ben yorarım, bilmiyorumEdip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-10361040662006802262010-06-10T17:33:00.000-07:002010-06-10T17:38:47.039-07:00Yalnızlıkİçim: Nasılsın ?<br />dışım: iyi sayılmam, ya sen ? <br /><br />içim: 2 uyku hapı içtim, dünya yavaş ve duygusuz. Sorun nedir ? <br />dışım: sıkılmaktan sıkıldım artık!<br /><br />içim: senden bir şey isteyebilir miyim ? <br />dışım: tabi ...<br /><br />içim: 2 gün sonra sıkıntınıda al bana gel.<br />dışım: Teşekkürler, ben hallederim.<br /><br />içim: bak olayları kişiselleştirip, güç oyununa çevirme. Gurur yapma gel !<br />dışım: kolay değil, hem seni daha tam mânasıyla tanımıyorum bile.<br /><br />içim: bir fikir kadar uzaktayım sadece, gel bir şey kaybetmezsin, boş bırakılan vakitten başka.<br />dışım: iyi tamam, uzat elini o halde ...<br /><br />içim: dikkat et, hüzüne basma ...<br />dışım: yok yok basmam, sıcakmış içerisi.<br /><br />içim: öyledir. gel sana evimi gezdiriyim.<br />dışım: iyi olur. <br /><br />içim: hah! işte burası döl yatağı. Genelde burada dinlenirim. gel devam daha ne yerler var.<br />dışım: neden? neden burası, daha havadar yerler vardı.<br /><br />içim: insanlar burada anlam bulur. anlamın içinde dinlenmek, duruma farklı bir anlam katar.<br />dışım: bence sen bir tekerlemeci olmalısın. <br /><br />İçim: rutin hayata bağlanınca, uhmm... Olmuyor da değilim doğrusu.<br />Dışım: aaa o da ne Topun mu? var. Bakayım bi..<br /><br />İçim: heyy, dur aptal, erik o miğdedeyiz şuan ...Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-75588135234466241172010-06-09T12:43:00.000-07:002010-06-10T18:19:28.446-07:00Oysa kiKalın giyinirdim o soğuk tavırlarından korktuğum için<br />ama sen, küçük adımlarla ilerliyordun, kendinden emin.<br /><br />İlim irfan yuvalarında, oral seks hayallerine boğulurken<br />küçük bir kıza aşık oldum,<br />evet, farklı dinlerdim şarkıları,<br />belki de her aşk filminin ana karakteri gibi hissederdim<br /><br />Ama aşk,<br />üzerine binlerce şarkı yazılmış bir duygu derdin, önemsizdi.<br /><br />Oyasa ben,<br />hep üstü kapalı konuşurumdum senle,<br />ilanı aşk olmasın diye.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2522677271237915627.post-28885032430585574452010-06-09T04:22:00.000-07:002010-09-27T14:55:39.504-07:00Astral seksKirli perdelere bakıyordu geçmişimiz,<br />evin en bucak köşesinde,<br />acı bir kahve kokusu genizlerimizi dolduruyordu,<br />rüyada mıydım ?<br /><br /><br />Aramıza kilometreler girmişti,<br />bilinç altında sevişmek yetmiyordu artık,<br />ama aldatmıştın beni,<br />O yüzden söz verdim kendime,<br /><br />'ucuz kadın sevecek kadar zengin değildim ben.Edip Ozan Binaogullarihttp://www.blogger.com/profile/18283165813440329089noreply@blogger.com0