22 Ocak 2012 Pazar

çocukluk bad-tribi

son zamanlarda yok 90'lar yok 70'ler filan, insan maziyi düşünmüyor değil.
bir de vakit ne olursa olsun, duygu pek değişebilen bir şey değil, duygunun kimyası da değişmiyor. müzik ya da sinema sektörü de olmadığından mütevellit değişmiyor işte.
neyse, sonra bu konuya döneceğim de, 90lar benim için paranoya dönemiydi. ekmek almaya bile giderken "dikkat et organ mafyası kol geziyormuş" ikazlarıyla karşılaşıyordum. hem de nasıl ikazlar, nasıl korkular, nasıl panikler.
annem de benden paranoyak, dünyadaki tüm suç örgütlerinden tut, kötülük yapmaya hazır kim varsa benim evden çıkmamı bekliyormuşçasına ikazlar bunlar.
günlerce aldırmıyorsun, gülüp geçiyorsun, sonra aylar, yıllar oluyor. kafana giriyor artık.
her yabancıdan şüphe eder oldum, bakkalın bile beni kaçırıp sikebileceğine ihtimal verir oldum. paranoya filan bulaşıcı şeyler yani.

ilk okul 4. sınıfta dershaneye başlamışım zaten, evden uzaklaşıyorum zırt pırt, benim bu korkular yenmem gerek filan derken ben minibüsçülere taktım kafayı, alayı tehdit unsuru oldu.

dershaneye gitmek için her minibüse bindiğimde, şöförün yolcuları kaçırıp, etimizle sucuk filan yapacaklarını sanıyorum. benim organ mafyası anlayışım da bu, nakil filan öğrenmemişiz o sıralar.
her neyse, böyle kuruyorum kafamda hep, kaçıracak mı? doğru yolda mıyız? bilmem ne filan derken, her zaman gittiği güzergahın dışına çıktı minibüs, ben kafayı yedim tabi, 4. sınıf çocuk çığlığı bi yaygara yolcular da telaşlandılar, taşak yanaklarımdan akan göz yaşlarını sildiler, tam o sırada bir yolcu inerken atlayıp kaçtım minibüsten.

annem de her ihtimale karşı numarasını ezberletmişti, bir şey olursa yanında sana yardım edecek biri olursa bunu ver bana ulaşsın filan, ben de çılgınca sokaklarda koşarken durup, nemli gözlerimle temiz yüzlü bir amcadan rica ettim aramasını. yarım saat kadar sonra annem amcanın tarif ettiği yere geldi, ben durumu anlattım tabi, yok kaçırıyordu, başka yollara girdi, yoldan çıkardı. kendimi dışarı zor attım, yolcuları da kafalamış, beni sakinleştirmeye çalıştılar kaçmayayım diye filan, atıyorum da atıyorum.

meğer yol çalışması yüzünden değişmiş güzergah, e ben de osuruktan nem kapan bir insanım, annem tembihlemiş filan.
neyse ki bir şey olmadı ama ben hala inanıyorum. bir gün sapık bir minibüs şöförü tüm yolcuları kaçırıp sikecek.

4 Ocak 2012 Çarşamba

ikramiye, ikram diye alınsa.

Bu günlerde canım sıkkın. Malum piyango hüsranları filan, şans oyunları bu kadar çok tutulan, oynanan bir şey olduğuna göre insanların bir şeylere ihtiyacı var ki umutlanıp piyango vesaire biletleri alıyorlar. (alıyoruz)
Bir çoğumuzun temel ihtiyacı para da değil aslında.
Para bence araç durumunda, kazanırsam var ya, alırım abi camaro ss, avrupayı turlarım.
Bu cümle de ki camaro ss de araçtır.
Taşıt anlamında değil lan, istenilen duygu anlamında.

Adamın asıl isteği avrupayı turlamak, yoksa camaro ss alıp içinde uyumayacak bence, ki öyle yapanlarda vardır da, neyse konumuz bu değil.

Kısacası, para verip, umudunun gerçekleşebilmesini umuyorsun. hop, bir yıkım daha.

Bu kadar şey anlatmamın sebebi zamanında sayısal lotoyu tutturmuş olmamdır. Bundan yedi yıl kadar önce de saçımı kestirmekten hiç hoşlanmazdım. Babamın beni yine zorla berbere götürdüğü günlerden biri, bu sefer abim de gelmiş. Berberden çıkınca götüm gibi olmuşsun, maymuna benzedin vs. tam olarak mizah mantığını anlayamadığım sataşmalarından yapmayı planlıyor. aynı gün de sayısal loto büyük ikramiye filan veriyor, millet deli gibi altı rakamın hayalinde, ülkede bir telaş.
Benimde o yaşta ikramiye umrumda değil, traş olsam şu eziyet bitse de, ezilmiş kola kutusundan çift kale maç yapsak çocuklarla mantığında devam ediyorum.

Neyse, gittik berbere adam tıraşımı yapıyor babam gazete okuyor filan, sonra ense tıraşına geçti adam, ben manyakçasına huylanarak kafamı aşağıda tutarken babam bir şey rica etti.

"Oğlum altı tane rakam söyler misin?"

ben sayısal loto oynadığını tahmin etmeyerek salladım rakamları.
"3-4-5-12-13-21"

kafam hala tıraş sonrası çift kale maçın hayalini kurarken, abimin hakaretiyle dünyaya döndüm.
+ "salak, ne biçim rakam bunlar, baba yazma bu rakamları ya boşa para."
- "yok oğlum kalsın, belli olmaz. tutmazsa da tutmaz yıllardır tutturuyoruz da sanki rakam beğenmiyoruz"
+ "baba bari bir iki rakam değiştirelim, 3-4-5 dedi ya, 4'ü çıkaralım, bir de 13'ü yerine başka rakam yazalım"

iki rakam çıkarılır ve akşam trt'e açılır.

topların düşüşünü ve sırasını hala hatırlarım.
"3-4-5-12-13-21"

olayın sonunda 4 tutturduk. rakamlardan çok şaşırdığım bir şey varsa o da babamın abime hiç kızmaması oldu. ben baba olsam oğlumun boynunu kırardım.
o günden beri ailede herkes bana altı rakam sorar ve bir bile zor tutar.
ve o günden beri kendimi hiç sanslı hissetmiyorum.
ki o günden önce de şanssızdım. şanslı olsam abim olmazdı ya o ayrı.
kısacası amınakoyayım abi.